Nasrettin Hocanin Fikralari -Sayfa2-
 

51 - Hayalimin kokusunu da alıyorlar

Nasreddin Hoca'nın canı bol naneli, yoğurtlu çorba istemiş. Şimdi sofraya gelse de kaşıklasam diye düşünürken kapı çalınmış.

Komşunun çocuğu elinde kâseyle gelip :

Babamın selâmı var. Sizden biraz nâneli, yoğurtlu çorba istedi demiş.

Hoca gülümseyerek:

Amma iş! demiş. Bizim komşular hayalimin de kokusunu alıyorlar!

 

Vurgu: Atalarımız birbirlerine ikramlarda bulunmayı severlerdi.  Komşuda pişer, bize de düşer diye güzel bir atasözümüz vardır. Arkadaşınızın yanında, onun imrenebileceği bir şeyi yerken,  az da olsa ikram etmeyi unutmamalısınız.

 

52 - Kül pidesi ikram etseydiniz

Nasreddin Hoca konuk olduğu evde gece yatısına kalmış. Ev sahibi, bir şerbet sunduktan biraz da sohbet ettikten sonra bir odada hazırlanan yün yer yatağını göstermiş. Karnı aç olan Hoca;

Sağ olun , amma biz böyle mükemmel yataklarda yatmaya alışmasaydık. Bunun yerine bir kül pidesi verseydiniz, yarısını yatak yapıp yatsam, yarısını da üstüme örtüp mışıl mışıl uyusaydım demiş.

 

Vurgu: Allah c.c. ikram edenleri çok seviyor. Sizi de çok sevmesini istemez misiniz?

 

53 - Üç yüz değnek vurun

Kolluk kuvvetleri sarhoş bir askeri Hükümdar’ın huzuruna getirip sormuşlar;

Bu sarhoş askere ceza olarak ne emredersiniz?

Hükümdar kükremiş, Üç yüz değnek vurun !

Hükümdarı ziyaret etmekte olan Nasreddin Hoca, cezayı duyunca kahkahalarla gülmeğe başlamış. Ne gülüyorsun diye bağırmış hükümdar.

Hünkârım, ya siz sayı saymasını bilmiyorsunuz, ya da hiç sopa yememişsiniz! demiş Hoca.

 

Vurgu: 100 değnekten fazla vurulan insan ölür. Ölüsüne mi değnek vuracaklar? Adaletle hükmetmek zorundayız.

 

54 -  Bana ne - Sana ne

Nasreddin Hoca çarşıda dolaşırken gevezenin biri:

Efendi, az önce nar gibi kızarmış bir tepsi baklava götürdüler, demiş.

Hoca aldırış etmeksizin ; Bana ne ? demiş.

Amma, baklava tepsisini sizin eve götürdüler demiş geveze.

Hoca terslemiş adamı;  Sana ne ?

 

Vurgu: İlgisiz konularda gevezelik etmek insanı zor durumlarda bırakabilir. Düşünerek konuşmaya özen göstermeliyiz.

 

 55 - Kazma kılıfı

Köylülerden biri Konya'da ayakkabıcılar çarşısına gitmiş. Vitrinlere bakınırken çizmeler dikkatini çekmiş. Hayatında ilk defa gördüğü bu çizmeleri beğenmiş. Bir çizme alıp ayağına giymiş, köyüne gelmiş. Ayağındaki çizmeleri gösterip Nasreddin Hoca'ya sormuş;

Bu nedir ? Ne var bunu bilmeyecek” demiş Hoca, Kazma kılıfıdır.

 

 Vurgu:   Adam, Nasreddin Hoca’nın da kendisi gibi çizmeleri ilk defa gördüğünü sanıyordu.  Hoca'mız Köylünün vücudunu kazma sapı, ayaklarını kazma, çizmelerini de kazma kılıfı olarak değerlendirdi.

Saygın olmak istiyorsak, saygılı ve edepli olmaya gayret edelim.

 

 56 -  Hırsızın hiç mi kabahati yoktu ?

Nasreddin Hoca'nın eşeği çalınmış. Bir teselli beklediği dostları kabahati hep Hoca'da bulmuşlar.

Ahırın kapısını kilitleseydin ya!...

Hiç tıkırtı da mı duymadın?

Eşeği sıkıca bağlamamışsındır...

Hoca bunları dinlemiş dinlemiş, sonunda dayanamayıp;

Eee, bütün kabahati bende buldunuz. Biraz da insaf edin, hırsızın hiç mi kabahati yoktu !.. demiş.

 

Vurgu: Olayın çözümüne katkıda bulunmayacak gereksiz, faydasız konuşmalardan kaçınalım.

 

57 - Ceviz ağacında kabak yetişseydi

Bir yaz günü Nasreddin Hoca biraz serinlemek için ceviz ağacının gölgesine oturmuş. Biraz ilerdeki kocaman helvacı kabakları gözüne ilişince, kendi kendine:

Şu Allah'ın işine bak, otun üstünde koskoca kabak yetişiyor, şu dalları yere göğe uzanmış, bir evleklik yer tutan ceviz ağacının meyveleri ufacık!.. diye düşünürken, tam o sırada başına bir ceviz düşmüş.

Ah başım! diyerek yerinden fırlamış Hoca, Tövbe ya Rabbim, bir daha senin işine asla karış-mam! Ya ağaçta ceviz yerine kabak yetişseydi !... demiş.

 

Vurgu: Allah'ın yaratışında kusur bulmağa yeltenmemiz, hor ve hâkir bir hale düşmemize sebep olur. O, her türlü yaratmayı hakkiyle bilendir.

Bakmasını bilen göz, düşünmesini bilen akıl için

etrafımızdaki her bir varlık ve olayda insanı hayretler içinde bırakan nice incelikler, sırlar ve hikmetler gizlidir.

 

58 -  Kadı efendiye Hoca'nın rüşveti

Nasreddin Hoca'nın Konya kadısından bir mahkeme kararı alması gerekmiş. Ancak Kadı her gidişinde bir kaç gün sonra gel diye Hoca'yı atlatıyormuş.

Kadı, yiyici bir adamdır, rüşvet vermezsen iş gördüremezsin diye dostları Hoca'yı uyarmışlar.

Hoca bir çömlek bal götürmüş ve hemen o gün istediği kararı elde etmiş. Kadı o akşam balın tadına bakmak istemiş, ama bir de ne görsün, çömleğin üstünde iki parmak bal var, dibi tezek dolu...

Ertesi sabah mahkeme kollukçusuna:

Nasreddin Hoca'yı bul bana getir. Kararda bazı bozukluklar olduğunu söylersin. diye emretmiş.

Hoca, mahkemede Kadı'nın önüne getirilmiş. Kadı kükremiş:

Sen akşam yemeğinde bana bok mu yedirecektin ?

Yoookk!... akşam yemeğinde değil” demiş Hoca.  Sen o boku, kararı vermek için çömleği alırken yedin!...

 

Vurgu : Allah ve Resulü rüşvet alanı da vereni de lânetlemiştir. Sakın aldanmayalım.

 

59 -  Erkek olan sözünde durur

Hoca'ya yaşını sormuşlar, kırk yaşındayım demiş. Aradan birkaç yıl geçmiş. Yine yaşı sorulunca kırk yaşındayım demiş.

Nasıl olur Hoca efendi” demişler, “yıllar önce sorduğumuzda da kırk demiştin

Hoca gülümseyerek:

Erkek olan sözünde durur!... demiş.

 

Vurgu: Zamanı durdurmak istesek de elimizde değil.  Her anını değerlendirmeyi amaç edinelim.

 

 

60 - Kim Daha Büyük

Hoca’ya:

Efendi demişler, padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi ?

Çiftçi büyük elbet demiş Hoca ve eklemiş; Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse pâdişah  acından ölür.

 

Vurgu: İnsanların kendileri gibi işleri de toplumun bir parçasıdır. Bir meslek grubunun eksikliği, vücudumuzdaki bir uzvumuzun eksikliği gibidir. Değil mi ?

 

61 -  İmanımı çaldırmamak için

Bir gün Nasreddin Hoca'nın evine hırsız girmiş. Hoca hırsızı görünce yüklüğe saklanmış. Hırsız her yeri aramış. Bulduğu işine yarayacak şeyleri çuvalına doldurmuş. Bir ara yüklüğün kapısını da açınca Hoca ile göz göze gelmiş.   Şaşkınlıkla; Siz burada mıydınız! diye kekelemiş.

Nasreddin Hoca sakin bir sesle hırsıza:

Evimden çalacağın dünyalıkların bence fazla bir değeri yok. İmanımı çaldırmamak için kendimi buraya sakladım!... demiş.

 

Vurgu : İmansızların yolu cehenneme kadardır. Hırsızın yüklüğü arayacağı besbelli. Hoca çok çarpıcı bir şekilde hırsızı ikaz ediyor.

Cennet yolcularına arkadaş olmaya gayret edelim.

 

 62 - Orası karanlık

Nasreddin Hoca, ahrete inanmayan ve hakikatleri yanlış yerlerde arayanları bir örnek vererek uyarmayı düşünmüş.Evinin kapısının önüne çıkmış. Süpürülmüş, tertemiz yolun üstünde aranmağa başlamış.

Onun bu hâli görenlerin dikkatini çekmiş.

Ne arıyorsun Hoca efendi, yerde hiçbir şey görünmüyor. Ne aradığını söyle de beraber arayalım demişler.

Anahtarlarımı düşürdüm de, şöyle el kadar dört tane birbirine zincirle bağlı anahtar demiş Hoca.

Soranlar iyice şaşırmışlar;

Buralarda bir şey yok. Sen nerede yitirdin anahtarlarını ? demişler.

İçerde bodrumda demiş Hoca. Öyleyse ne diye burada arıyorsun ? demişler.

İçersi karanlık, görünmüyor. Onun için, sizin Cenneti meyhanelerde aradığınız gibi ben de anahtarları burada arıyorum demiş.

 

Vurgu : Hedefe ulaşmanın ilk şartı hedefi belirlemek ve o yolda çaba sarf etmektir. Kaybettiğimiz Cenneti yanlış yerde aramayalım.

 

 63 -  Pınar başında uyumuştum

Nasreddin Hoca, Akşehir'den Konya'ya giderken yolunun üstündeki köyde bir köylüye konuk olmuş. Yatma zamanı gelince adam;

Hoca efendi, uykusuz mu yoksa susuz musun? diye sormuş.

Adamın yemekten söz etmediğini gören Hoca hiç bozuntuya vermeden;

Buraya gelirken pınar başında bir güzel uyumuştum demiş.

 

Vurgu : İkram görmek istersek, ikram etmeyi öğrenmeliyiz.

 

64 -  Devenin kanadı olsaydı

Bir gün Nasreddin Hoca caminin kürsüsünde vaaz ederken ;

Ey cemaat, şükredin ki Allah develerinize kanat vermedi demiş.

Cemaat duraklamış, develerimizin kanatları olsa ne güzel uçardık, ne hızlı giderdik, acaba Hocamız ne demek istiyor diye düşünürlerken cemaatten biri:

İyi olmaz mıydı Hocam ? diye sorunca,

Kanatları olsa develeriniz damlarınıza konarlardı, damlarınız da başlarınıza yıkılırdı demiş Hoca.

 

 Vurgu : Varlıklarda kusur aramayalım. Hikmetlerini anlamağa gayret gösterelim.

 

65 -  Ramazanda buzlu hoşaf

Sıcak bir yaz günü Nasreddin Hoca'yı iftara çağırmışlar. Ortaya önce bir tencere soğuk hoşaf gelmiş. Muzip ev sahibi eline bir kepçe almış, misafirlere ise birer tatlı kaşığı vermiş.

Ev sahibi kepçeyle her hoşaf içişinde :

Oohhh , öldüüümm diyormuş.

Hoca ile öteki davetliler ellerindeki küçücük tatlı kaşıklarıyla hoşafı içmeye çalışıyorlar, ama ne hoşafın tadını alıyorlar, ne de susuzluklarını giderebiliyorlarmış. Ortadaki hoşaf tenceresi de bitmek üzere:

Hoca dayanamayıp ev sahibine seslenmiş;

Efend demiş. Senin devamlı ölüp ölüp dirilmen bizleri çok üzüyor. Şu kepçeyi ver de senin yerine biraz da biz ölelim!...

 

Vurgu: Ahlâklı ve edepli olmak, ölçüyü kaçırmamak şartıyla yapılan esprili şakalar sıkıntılarımızı dağıtır, hayatımızı güzelleştirir.

 

66 -  Aklın var sa göle kaç

Nasreddin Hoca ormandan çalıçırpı toplayıp eşeğine yüklemiş. Arkadaşları ile buluşacağı yere gitmiş.

Odundan dönen köylülerle buluşup, beraberce yola koyulmuşlar. Konuşuyorlarken biraz şakalı, biraz ciddi, Hoca’ya sorular da soruyorlarmış.

Birisi Hoca'ya:

Biz cehenneme girmez, kaçar kurtuluruz. Ateşten kaçar suya gireriz. Hem sen nasıl olsa mezara koyunca telkin veriyorsun, senin dediğini der yakamızı kutrarırız derlermiş.

Hoca bakmış ki anlattıklarından gereği gibi ders almıyorlar. Kendi eşeğinin sırtındaki çalılara bir kibrit çakmış. Eşeğinin kulağına da aklın varsa göle kaç diye söylemiş.

Alevler yükselince köylüler heyecanla ;

Aman ne yaptın Hocam, hayvan canlı canlı, cayır cayır yanacak demişler.

Hoca gayet sakin ; Hiç merak etmeyin, eşeğin kulağına telkinini verdim!... demiş.

 

Vurgu : Anlayana sivri sinek saz, anlamaza davul zurna az demiş atalarımız. Anlayabilenlerden olalım İnşaallah.

 

67 - Onun her işi terstir

Nasreddin Hoca'nın bütün gayretlerine rağmen kötü huylarından vazgeçiremediği bir yakını varmış. Namazdan sonra camiden çıkmakta olan cemaate doğru bir çocuk koşarak gelmiş ve o adamın suya düştüğünü haber vermiş.

Falanca kişi ırmak kenarında gezerken ırmağa düştü. Azgın sularla boğuşuyor demiş.

Hoca birkaç arkadaşıyla birlikte koşarak ırmak kenarına gelmiş ve suyun geldiği tarafa doğru ilerlemeye başlamış.

Köylüler: Su öbür yana doğru akıyor Hocam demişler. Aşağıda aramak gerekmez mi?

Hoca başını sallamış; Bu adamın ne aksi, ne ters biri olduğunu siz bilmezsiniz. Onun her işi terstir demiş.

 

Vurgu : Kötü huylarında ısrar edenler, suyun tersine aktığını zannedenler kadar yanılgı içindedirler.

Bilenlerin nasihatlerini doğru ve iyi yorumlayalım ve faydalanalım.

 

68 - Körüğün havası

Nasreddin Hoca körüğü ile ateş yakar, içine böcek, fare vs. girmesin diye kullandıktan sonra körüğün ağzını tıkayıp duvara asarmış.

Körüğün ağzını ne için tıkıyorsun Hoca? diye sormuşlar.

Yaa!, tıkamayayım da içindeki onca hava boşa mı gitsin demiş Hoca, ben savurganlıktan hoşlanmam!

 

Vurgu : Çok az düşünülse bile hikmeti anlaşılabileceği için doğrudan cevabı lüzûmsuz gören Hoca'mız, dolaylı bir cevapla savurganlığın iyi bir şey olmadığını anlatıyor.

 

69 - Tatlısız, böreksiz yer

Nasreddin Hoca öğlen namazını kıldırıp evine gelmiş. Öbür camiden gelen bir cenaze alayı sokakta belirmiş. Cenazenin arkasından giden akrabaları dövünüyorlarmış:

Karanlık yerlere gidiyorsun! Gittiğin yerde ne ışık var, ne ateş!... Ne tatlı var, ne börek!...

Hoca, karısına :

Hâtun, çabuk kalk kapıyı sürgüle! Bu cenaze mutlaka bizim eve geliyor! demiş.

 

Vurgu : Atalarımız olan Adem ile Havva cennetteydi. Sınav için bir tek yasak emredilmişti. Söz dinlemediler ve Dünyaya indirildiler. Burada sabır sınavı soruları çoğaltıldı.

 

70 - Ceviz oynamaya çıkar

Nasreddin Hoca'nın komşusu hamileymiş. Sancısı tutmuş ama bir türlü doğuramıyormuş.

Kadınlar Hoca'nın yanına gelip:

Aman Hoca, dua mı olur, başka bir şey mi olur, ne biliyorsan söyle de kadıncağızı kıvranmaktan kurtaralım demişler.

 Hoca; Ben onun ilâcını biliyorum diyerek bakkala koşup biraz ceviz getirmiş. Orada bekleyen hanımlara:

Şunları alın ve ortalığa dökün. Çocuk oglansa cevizlerin sesini duyar duymaz oynamaya çıkar! demiş.

 

Vurgu : Uzmanlık isteyen konularda yardım istemek gerektiğinde,  konunun uzmanlarından yardım istenmelidir.

 

71 - Tanrı Misafiri

Bir akşam Nasreddin Hoca'nın kapısı çalınmış. Hoca pencereden başını uzatıp seslenmiş: Kim o ? Karanlıkta bir ses :

Tanrı misafiriyim diye karşılık vermiş.

Hoca sesin sahibini tanımış. Evvelce görev yaptığı köyden, camiye hiç gelmeyen bir adam...!

Hoca aşağı inip adamın elinden tutmuş, doğruca camiye götürmüş :

İşte aradığın yer demiş, “Tanrı'nın evi burası. İstediğin kadar konuk olabilirsin !

 

Vurgu : Tanrı misafiriyim diyerek kendine yatacak, barınacak yer arayan adam gibi, sıkıştığımız zaman değil, her zaman Tanrı'nın evinin yolunu bilenlerden olalım.

 

72 -  Dünyanın dengesi

Nasreddin Hoca'ya bir gün :Efendi demişler, sabah olunca insanların kimisi o yana, kimisi bu yana gider. Nedendir?

Hepsi aynı yöne gidecek olsa” demiş Hoca, Dünyanın dengesi bozulur, devriliverirdi!

 

Vurgu : Yaşam için çok çeşitli işleri, çok değişik yerlerde yapmakta olduğumuza dikkat edersek, Dünya nizamının dengesini fark ederiz. Hangi mesleği yapıyorsak onu en iyi şekilde yapanlardan olalım.

 

73 -  İş kavuktaysa

Bir İranlı, memleketinden gelen mektubu Hoca'ya vermiş:

Hocam demiş, şunu bir okuyuver.

Hoca bakmış, hem yazı okunaksız hem de Farsça.

Bunu Farsça bilene okut, ben Farsça bilmem, yazı da okunaksız. demiş.

İranlı kızıp köpürmüş :

Başında değirmen taşı kadar kavukla şu mektubu okuyamazsın ha! diye söylenmiş.

Hoca hemen kavuğu çıkarıp İranlının başına koymuş:

İş kavuktaysa, buyur sen giy. Mektubu da sen oku!

 

 Vurgu : Her dilin kendine has kuralları vardır. Lâtin harfleri ile yazılan pek çok dil var. Biz hepsini gereği gibi,doğru olarak okuyabilir miyiz? Kafaların içiyle, dışındaki giysileri karıştırıp cahil İranlının haline düşmeyelim.

 

74 - Belki ben de kaybolacaktım

Nasreddin Hoca'yı davullu, zurnalı, çalgılı, içkili bir düğüne çağırmışlar. Gitmeğe de ikna etmişler. Gitmek üzere hazırlanmış, ama o sırada eşeğini yitirmiş.

Eşeğini ararken, durmadan; Çok şükür, çok şükür” dermiş.

Neden şükrediyorsun Hoca? diye sormuşlar.

Üstünde bulunmadığıma şükrediyorum demiş Hoca, üstünde olsaydım, Allah korusun düğünde o kalabalıkta, belki ben de kaybolup gidecektim.”

 

Vurgu : Kendi manevi yapımıza zarar verebilecek yerlerden uzak kalabilmesini becerebilmeliyiz.

 

75 -  Teke burcundanım

Bir gün Nasreddin Hoca’ya, sanki çok lâzımmış gibi,

Hangi burçtansın? Hoca diye sormuşlar.

Teke burcundanım demiş Hoca.

Etraftakiler :

Aaa efendi öyle bir burç yok ki... deyince;

Hoca şöyle cevap vermiş :

Bana çocukluğumda oğlak burcundansın demişlerdi. Yıldızım hep oğlak kalacak değilya... Şimdiye kadar çoktan büyüyüp, teke olmuştur.

 

Vurgu :  Gerçekle uzaktan yakından hiç bir ilgisi olmayan faldan uzak durunuz.

 

76 - Zamane eşeği

Sonradan gören zenginin biri gösterişli bir at satın almış. Yolda eşeği ile giden Nasreddin Hoca'yı hızla geçmiş, uzaklaşmış. Sonra geriye dönüp atını koşturarak Hocanın yanına gelmiş ve küçümser bir tavırla :

Eşek nasıl gidiyor, Hoca demiş.

Zamane eşeği demiş Hoca ,

Atla gidiyor!

 

Vurgu : Soysuzu mal mülk hiç soylulaştırır mı, altın işlemeli semer vursan eşek yine eşektir. Kendimizi ancak eğitimle yüceltebileceğimizi hiç unutmayalım.

 

77 - İnsan gibi yapmağa bırakmadın ki   

Adamın biri bir yaz günü köy yolundan giderken çok susamış.

Önünden geçtiği bostanda koca koca karpuzları görmüş. Bir karpuz koparıp yiyerek hararetimi gidereyim, diye düşünmüş. Bostana girmiş, bir karpuzun önüne çömelmiş. Tam gözüne kestirdiği karpuzu koparacağı sırada bostanın bekçisi elinde sopayla karşısına dikilip çıkışmış :

Ne işin var burada?

Adam şaşkın, birazda korkmuş bir halde :

Şey... demiş, “sıkıştım da abdest bozuyordum.

Tesadüfen tam çömeldiği yerde taze kocaman bir sığır pisliği varmış.

Beni enayi mi sandın be adam” demiş bekçi, o gösterdiğin sığır pisliği!

Olayı yoldan giderken gören Nasreddin Hoca, Bekçiye çıkışmış :

Suç senin! Adamı, insan gibi yapmağa bırakmadın ki! demiş.

 

Vurgu : Destursuz bağa girmeyelim. İzin almak güzeldir. Olayı yatıştıracak Nasreddin Hoca'larla karşılaşamayabiliriz.

 

78 - Gezerken başını unutmasın

Akşehir'in zenginlerinden biri Hoca'yı evine çağırmış. Kararlaştırılan günde Hoca kalkıp gitmiş. Adam pencerenin önünde oturuyormuş. Hoca kapıyı çalıp ta:

Efendi hazretlerini ziyarete geldim dediğinde,

Evde yok demişler, dışarı çıktı.”

Öyleyse çok selâm söyleyin efendiye demiş Hoca, bir daha dışarı çıkarken başını pencerenin önünde unutmasın!

 

 Vurgu : Verdiğiniz sözünüzde durmayı prensip edininiz ki saygın olasınız.

 

 79 -  Züğürtlüğe alışacaksın   

Babasından kalan büyük bir mirası günah - sevap demeden har vurup harman savuran birisi, elinde avucunda hiç bir şey kalmayınca Nasreddin Hoca'ya dert yanmış :

Hâlim çok kötü. Neredeyse dileneceğim.

Derdime bir çare bul Hocam” demiş.

Merak etme evlât demiş Hoca, yakında bu dertten kurtulacaksın. Mirasyedi heyecanlanmış :

Yine zengin mi olacağım, Hocam ?

Hayır evlâdım demiş Hoca, züğürtlüğe alışacaksın. Ahret sermayeni de burada harcadın. Alışınca belki orada da çok sıkıntı çekmezsin.”

 

Vurgu : Zamanımızı en iyi şekilde değerlendirelim. Ömür sermayemiz kendi kendine bitiyor.

 

80 - Hesap tamam olur

Hoca yolda giderken adamın biri arkasından yaklaşıp ensesine bir tokat atmış. Hoca kadıya başvurmuş. Meğer kadı bu adamın yakın dostuymuş. Onları barıştırmayı denemiş, ama başaramamış.

Mecbur kalan kadı:

Haksız yere tokat vuranın bir akçe ceza ödemesine karar verdim demiş. Adama dönüp kaş göz işareti yaparak, git bir akçe getir diye emretmiş.

Adam gitmiş. Hoca da oturup akçenin gelmesini beklemiş. Aradan uzun bir süre geçip de adamın gelmeyeceğini anlayan Hoca, önündeki kâğıdı okumağa çalışan kadıya yavaşça yaklaşıp ensesine iki tokat aşketmiş. Kadı efendiye bir akçe uzatmış, peşinden de eklemiş:

Benim işim var kadı efendi, İkindi namazını kıldıracağım, şu bir akçe benden, bir akçe de getiren adamdan alırsın. Hesap tamam olur.

 

Vurgu : Ancak, hakimlerin adil olduğu toplumlarda düzen ve huzur olur. Unutmayalım ki Hak Allah’ın adıdır.

 

81 - Allah versin 

Bir gün Nasreddin Hoca evinin damını aktarıyorken kapı çalınmış. Hoca çatıdan kapıyı çalana seslenmiş :

Ne istiyorsun, buyur,

Kapıdaki adam :

Biraz aşağı gelir misin? demiş.

Hoca inip kapıyı açmış.

Ne istiyorsun?

Sadaka istiyorum demiş adam.

Yukarı gelde söyle demiş Hoca.

Adamla Beraber çatıya çıktıktan sonra adama dönerek:

Allah versin demiş.

 

Vurgu : Nerede nasıl davranacağımızı daima iyi düşünelim.

 

82 - Yazı silgisi yatağan

Şehrin amiri silâh taşımayı yasaklamış. Kötü rastlantı, Hoca medreseye giderken kocaman yatağanıyla yakalanmış. Subaşı Hoca'nın cübbesinin altından yatağanı çıkarırken sormuş:

Bu ne bu?

Ben demiş Hoca, bununla kitaplardaki, defterlerdeki yanlışları kazırım.

Subaşı :

İlâhi Hoca, benim bildiğim yanlışlar çakı ile kazınır. Hiç bu koca yatağanla yanlış yazılar kazınır mı? diye sorunca:

Sorma ağam demiş Hoca, bazen öyle yanlışlar oluyor ki bu bile az geliyor.

 

Vurgu : Kitaplar, kalıcı eserler olduğundan, onlarda yapılan topluma zarar verecek yanlışlar kav-galara, hatta savaşlara bile sebep olabilirler.

Not; yatagan, Kasatura türü Bicak.

    

83 -  İçinde ben de vardım 

 Komşusu, Nasreddin Hoca'ya sormuş :

Hocam, neydi sizin evdeki gürültü? Dün gece evinizin önünden geçerken paldır küldür bir ses duydum.

Hiç canım demiş Hoca, cübbem tahta merdivenlerimizden aşağı yuvarlandı da...

Amma yaptın be Hocam. Cübbe o kadar gürültü çıkarır mı? demiş komşusu.

Sorma demiş Hoca, içinde ben de vardım.

 

Vurgu : Küçük bir olayı büyütmeden, gülümseterek anlatabilmeyi biz de başarabilmeliyiz.

 

84 -Kurt avında toz duman.

Hoca'yla yardımcısı İmad kurt avına çıkmışlar. İmad, bir kurt yavrusu yakalamak için ine dalmış. Tam o sırada anne kurt yetişmiş. Hoca, kurdu ine girerken kuyruğundan yakalamış. Kurt, Hoca'nın elinden kurtulmak için debelenmeye başlayınca, olup bitenlerden haberi olmayan İmad içerden seslenmiş:

Ne yapıyorsun Hoca Efendi! Ortalığı toza dumana boğdun !

Dua et de anne kurdun kuyruğu kopmasın! diye bağırmış Hoca, bir koparsa, asıl o zaman görürsün tozu dumanı !...

 

Vurgu : Becerebildiğimiz kadar tedbirde kusur etmemeye çalışmalıyız.

 

85 - Odunları korkutmuş.

Nasreddin Hoca yemeği ısıtmak için ocağı yakmak istemiş. Çıra, çalı-çırpı kullanmışsa da odunlar bir türlü tutuşmamış. Tutuşsun diye üfleyince küller uçuşarak üstünü başını berbat etmiş.

Hoca elbiseleri daha fazla tozlanmasın, küllenmesin diye odasına gitmiş, üzerine karısının feracesini giymiş, başına hanımının başörtüsünü takmış gelmiş. O sırada kızışan odunlar bir üfleyişte yanmağa başlayınca;

Anlaşıldı!.. anlaşıldı!.. demiş Hoca, bizim karılar odunların bile gözünü korkutmuşlar.

 

Vurgu : Herkesin kendi işinde daha becerikli olduğunu kabul edelim.

 

86 - Piliçler yas tutarmi.

Islamda  olmayan bir âdeti mahalleliler, Hoca'nın ikazlarına rağmen yapmağa devam ediyorlarmış. Ölenin yakınları karalar giyip yas tutuyorlarmış.

Hoca'nın tavuğu ölmüş. O da siyah bez parçalarını delip ölen tavuğun piliçlerinin boğazlarına takmış.

Komşuları sormuş :

Bu piliçlerin hali ne, Hoca efendi?

Anneleri öldü de ... karalar giyip yas tutuyorlar! demiş.

 

Vurgu : Yeni kanunları kanun yapıcılar yürürlüğe koyunca, eski kanunlar artık tatbik edilmez. Mahkemelerimiz Mecelle ile mi yoksa medeni kanun ile mi yargılama yapıyor? Son kanun olan İslâmiyet yürürlükte olup diğerleri kaldırılmıştır. O halde ben eskisine uyacağım diyen kendisini aldatır.

Dinimizi öğrenip yaşayalım.

 

87 - Eşeğe danışayım

Nasreddin Hoca, eşeğini emanet alan komşusunun bağdan dönerken eşeğine merhametsiz davrandığını uzaktan görmüş.

Bir gün aynı komşusu, Hoca'dan gene eşeğini istemiş.

Biraz bekle” demiş Hoca, bu sefer eşeğe bir danışıp geleyim.

Ahıra girmiş, az sonra geri dönüp:

Kusura bakma komşu! demiş, eşeğe danıştım olmaz diyor. Başkasına verdiğin zaman beni hem dövüyor hem de sana sövüyorlar! dedi.

 

 Vurgu : Emanet aldığımız şeyleri özenle kullanalım.

Hatta bedenimizin canımıza emanet olduğunu da unutmayalım.

 

 88 - Eşeğin sözüne mi inanıyorsun

Cemaat sabah namazını kılmış camiden çıkarken birisi Hoca'ya:

Hocam, bu gün sana lâzım değilse eşeğini emanet istiyorum, pazara gideceğim demiş.

Hay hay demiş Hoca, gel al.

Adam:

Hocam, gidip hanımıma söyleyeyim, ona göre hazırlık yapsın. Bir saate kadar gelir alırım. deyip gitmiş.

Hoca evine gitmiş. Az sonra kapı çalınmış. Başka bir komşusu :

Hocam, değirmene gideceğim. Bu gün eşeğini bana verir misin? diye sormuş.

Eşek yok demiş Hoca.

Hoca tam eşek yok dediği sırada ahırdan eşek anırmış.

Adam:  Eşek ahırda ya, Hocam ! deyince;

Yahu sen benim sözüme mi yoksa eşeğin sözüne mi inanıyorsun ?

Vurgu : Tam kavrayamadığımız olaylarda, nezaketimizi koruyalım.

 

89 - Timur Han'ın değeri

Hoca ile Timur hamamda yıkanıyorlarmış. Timur sormuş :

Hoca, bana kaç akçe değer biçersin?

Kırk akçe” demiş Hoca.

Timur kızıp kaşlarını çatmış ;

Bre Hoca, yalnız şu üstümdeki futa (peşta-mal) kırk akçe eder!

Ben de zaten futaya değer biçmiştim. Sizin değerinizi ölçmek benim ne haddime! Hakim-i mutlak olan Allah günü geldiğinde senin değerini ne bir zerre eksik, ne bir zerre fazla, tam olarak sana bildirecek. Ben O'nun işine karışmam demiş Hoca.

 

Vurgu - İnsan başıboş bırakılmadığını hiç unutmamalıdır.

 

90 - Ölçmüş biçmiş gidiyor

Bir tanıdığı Nasreddin Hoca'ya sormuş :

Hoca, dünya kaç arşın?

Tam o sırada yanlarından bir cenaze geçiyormuş. Hoca onu göstermiş:

O'na sor! Bak, ölçmüş-biçmiş, gidiyor!..

 

Vurgu : Dünyamız hakkında bazı bilgileri öğrenelim. Çapını, ekvator üzerinden çevresini, iç ve dış yapısını, saatte kendi etrafında kaç kilometre hızla döndüğünü, Güneşin etrafında saatte kaç kilometre hızla döndüğünü, ve yörüngelerinde hiç hata yapıp yapmadıklarını araştıralım. Bu sayısız yıldızlar, kütleler uzayda nasıl intizamlı kalabiliyor. Bu sonsuz nizam-intizam kendi kendine, tesadüfen olabilir mi?  Araştıralım.

 

 91 - Gökte misafir edilen ne yer

 

Nasreddin Hoca, ramazan ayı boyunca vaazlar etmek, namazları, teravihleri kıldırmak üzere evine uzak bir köyde işe başlamış. Hoca'ya köyde bir oda tahsis etmişler. Görevi kısa süreli olduğundan Hoca ailesini getirmemiş, odasında tek başına kalıyormuş.

Köyde vaaz ederken bir ara Hz. İsa'nın göğe çekildiğinden söz etmiş. Camiden çıkınca yaşlı bir kadın yanına yaklaşıp :

Hoca efendi demiş, Hz. İsa göğe çekildi dedin, ama orada ne yeyip ne içtiğini anlatmadın!

Bre kadın demiş Hoca, günlerdir bu köyün misafiriyim. Bir gün olsun misafirimiz ne yer ne içer demediniz de, gökte misafir edilen Peygamberin ne yeyip ne içtiğini soruyorsun !

 

Vurgu : Misafirlerimizle ilgilenelim. İkramlarda bulunup Rabbimizin de rızasını kazanmağa çalışalım.

 

92 - Hakkını almış

Nasreddin Hoca'ya Akşehir'in zenginlerinden biri elli akçe vererek;

Hocam bunu al, beş vakit namazında bana da dua et demiş.

Hoca paranın on akçesini geri uzatmış;

Çoktandır sen sabah namazlarına kalkamıyormuşsun. Sabah dualarından senin nasibin yok. Ancak diğerleri için verdiğini alabilirim. Ben hakım olmayan parayı alamam demiş.

 

Vurgu : Hoca'mız gayet anlaşılır bir şekilde, namazda yapılacak duanın önemini ve zenginliğin namaz konusunda kimseye ayırım sağlamadığını belirtmektedir. İslâmiyeti iyi anlayanlar sabah namazının faziletini bilip, istifade etmek için dikkat ederler.

 

93 – Mavi Boncuk.

Nasreddin Hoca'nın iki karısı varmış. Aralarında kıskançlık, geçimsizlik başgösterince, her ikisine de birbirinden gizli birer mavi boncuk vermiş. Verirken de:

Sakın bu boncuğu ortağına gösterme demiş.

Bir gün karıları yine tartışmışlar. Sonra da Hoca'yı sıkıştırmışlar.

Çabuk söyle, hangimizi daha çok seviyorsun?

Mavi boncuklu gönlümün sultanıdır demiş Hoca. İkinizi de çok seviyorum.

Hanımları içlerinden Hoca beni daha çok seviyor diyerekten gülümsüyerek işlerine dönmüşler.

 

Vurgu : İdarecilik, yöneticilik bir san'attır. Faydasız tartışmaları doğrulardan asla ödün vermeden çözebilmeliyiz. Sorumlu olduğumuz en küçük birimden, en büyük birimlere kadar şartların gerektirdiği çözümü ve yumuşaklığı gösterebilmeliyiz.

 

94 - Düşüne girmemek

Nasreddin Hoca, birkaç arkadaşıyla beraber Timur Han'ı ziyarete gitmiş. Biraz sohbet etmişler. İkram edilen şerbetleri içmişler. O arada Timur Han gece gördüğü rüyasını hatırlamış. Sipahilerini çağırıp onlara;

Filân adamı çabuk bulup buraya getirin. Rüyamda bana kötülük ettiğini gördüm. Şu önümdeki ağaca asın onu! diye emretmiş.

Askerler hemen adamı bulup getirmeye gitmişler. Nasreddin Hoca gitmek için Timur Han'dan izin istemiş. Timur Han:

Ne acelen var Hoca efendi, Oturuyorduk dediğinde:

Han'ım, evime gidip pılımı pırtımı toplayıp Akşehir’den çok uzak bir yerlere acele gitmem gerekiyor. Gece sizin rüyanıza şu veya bu şekilde girip girmemek benim elimde değil ki? Sonra ne olur ne olmaz, demiş.

 

Vurgu : Nasreddin Hoca, çok nazik bir şekilde Timur Han'ı uyararak, asılmasını emrettiği adamı kurtarmak istiyor.

Gün gelir, 'güçlü ve her dediği yapılan bir insan' konumuna gelirseniz, sakın ola ki bencil davranıp gücünüzü kötüye kullanmayınız. Her insanın bir âlem değerinde olduğunu hatırınızda tutunuz. Biliniz ki günü geldiğinde, onu yaratan sahibi size müthiş bir hesap sorabilir.

 

95 - Kul taksimi.

Bir gün Hoca'nın yanına dört çocuk gelmiş. Torba içinde getirdikleri bir miktar cevizi Hocanın önüne koyup;

Hoca Efendi, bu cevizleri aramızda bölüşemeyip sana geldik. Sen paylaştır.demişler.

Hoca sormuş:

Allah taksimi mi istersiniz, kul taksimi mi?

Çocuklar;

Allah taksimi isteriz. demişler.

Hoca torbayı açmış. Çocuğun birine beş avuç, ikincisine üç avuç, üçüncüsüne iki tane, dördüncü-süne hiç vermemiş ve Senin beş avuç ceviz verdi-ğim arkadaşına on ceviz borcun var demiş.

Çocuklar,

Bu ne biçim paylaştırma Hoca Efendi demişler.

Hoca,

Eee, Allah’ın kullarını imtihan için taksimi böyle olur. O kimine çok, kimine az verir, kimine hiç vermez. Kul taksimi isteseydiniz, herkese eşit sayıda verecektim. demiş.

 

Vurgu : Dünyada her şey tek düze olsaydı çeşitlilik olmaz, monotonluk olurdu. Herkes Dünyada kendisine sorulan imtihan sorularına en uygun cevapları bulmak zorundadır. Şartlarına göre, doğru cevapları verebilenler cennetteki sonsuz ikramlara kavuşacaktır. Cennet bedava değil ki!..

 

96 - Oradan seni kurtaramayız

Cemaatten çirkin sesli, musiki makam ve usûlünden bîhaber bir adam minareye çıkıp ezanı okumaya başlamış. Nasreddin Hoca minarenin altında durup yukarıya seslenmiş:

Evlâdım niye bağırıp duruyorsun? Öylesine dalsız budaksız, bilmediğin bir ağaca tırmanmışsın ki... Şimdi seni kolay kolay kurtaramayız ordan!

 

Vurgu : Ezan okumaya heveslenmek güzel bir arzudur. Ancak gerekli çalışmayı yapıp, eğitimini alanlar ezanı okumalılar. Nasreddin Hoca “Sen, Ormandaki dalsız budaksız uzun bir ağacın tepesine tırmananın bağırdığı gibi bağırıyorsun.” diyerek müezzini ikaz ediyor.

 

97 - Güle güle giymene bak.

Sivrihisar Kadı'sı arada bir içermiş. Bir gün Nasreddin Hoca öğrencileriyle kırlarda dolaşırken, su kıyısında sızmış yatmakta olan Kadı'yı görmüş. Cübbesi bir yanda, kavuğu, sarığı bir yanda. Hoca cübbeyi sırtına, kavuğu başına giyip, sarığı da sarıp evine gitmiş.

Ertesi gün, Kadı kendine geldiğinde, adamlarına buyruk vermiş:

Cübbemle sarığımı kimde görürseniz kendisini yakalayıp yanıma getirin!

Az bir zaman sonra, mahkeme binasının önünde, Kadı efendinin cübbesi ve sarığı ile dolaşan Nasreddin Hoca'yı gören mahkeme kollukçusu, Hoca'yı yakaladığı gibi sürüklüyerek duruşma salonuna çıkarmış. Halk ta ne oluyor diye peşlerine düşmüş.

Kadı kükremiş;

Bre Hoca, o sırtındaki cübbeyle kavuğu nereden buldun?

Dün öğrencilerimle birlikte dolaşmaya çıkmıştık. Derenin kenarında sızmış, körkütük sarhoş, temiz giyimli, efendi görünüşlü bir adam gördük. Cübbesi bir yanda, kavuğu bir yandaydı... Hırsızlar çalmasın diye düşünerek, cübbesi ile kavuğunu alıp giydim. Kadı efendi, sahibini tanıyorsan söyle de verelim. demiş.

Kadı, kendini toparlamaya çalışarak yumuşak bir sesle;

Nerden tanıyayım, sen güle güle giymene bak. demiş.

 

Vurgu : İçki içenleri cezalandıran Kadı efendi, içki yasağına kendisi uymuyor. Nasreddin Hoca'mız, Kadı Efendiye unutamayacağı bir ders veriyor. Kanunlar herkese eşit uygulanırsa adalet vardır.

 

 98 - Işığı gören dışarı fırlıyor

Hoca'nın komşusunun hanımı hamileymiş. Gece sancısı tutmuş. Komşu hanımlar koşuşmuşlar. Ebe'yi çağırmış almış getirmişler.

Biraz sonra ebe hanım içerden seslenmiş;

Bir oğlunuz oldu!

Adam sevinmiş.

Az sonra ebe yine seslenmiş;

Bir de kızınız oldu!

Adam biraz şaşırmış.

Aman Hocam, biz bu kış kıyamette ikizleri nasıl bakacağız? derken, Ebe hanım

Bir kızınız daha oldu” diye seslenince, Nasreddin Hoca:

Aman ebe hanım, çabuk mumu söndür. Işığı gören dışarı fırlıyor. Yandı zaten bu gariban! demiş.

 

 Vurgu : Ülkelerin geleceği, çocukların göreceği eğitime ve iyi yetiştirilmesine bağlıdır.

Yarımyamalak eğitimli insanlarla, yani, küçük adamlarla, büyük işler başarılamaz.

Bütün çocukların, bizim geleceğimiz olduğunu unutmayalım.

Anne ve Babalarımız, Dünyaya gelmemiz için sadece birer sebeptirler. Cansız bir et parçası olan Cenin'e ruh, altıncı haftadan sonra Allah cc. Tarafından O ailede imtihan edilmek üzere verilmektedir. Bebek o andan itibaren, <cennet için imtihan salonu olan> Dünyaya girmeye hak kazanmıştır. Gençlerimizin Üniversitelere giriş sınavlarına katılabilmeleri için yıllarca süren çabalarını bir göz önüne getirelim

 

 99 - Şalvarla Don

Timurlenk, Akşehirlilere:

En yürekli adamınız kimse yanıma yollayın, Ona yüksek ücretle, çok önemli bir görev vereceğim demiş.

Akşehir’in delikanlılarından birkaç kişi yanlarına Nasreddin Hoca'yı da alarak beraberce askerlerine hedef tahtasına ok atma talimi yaptıran Timur Han'ın huzuruna gitmişler.

Timur Han konuklarına hedef tahtasını göstererek;

Yiğitleri sırayla deneyelim. Biriniz tahtanın önüne geçin demiş.

Bir yiğit mecburen tahtanın önüne gitmiş. Timur han yiğite kollarını ve bacaklarını açmasını ve dimdik öylece durmasını emretmiş. Okçularının birine işaret etmiş. Nişancı oku adamın bacaklarının arasından geçirmiş. Diğerine işaret etmiş. İkinci ok cübbesinin kolunu delip geçmiş. Üçüncü ok ta adamın fesini delip geçmiş.

Yiğidin hiç kımıldamadan dimdik durduğunu gören Timur Han:

Aferin, seni pek beğendim, yiğit adammışsın demiş. Adamlarına dönerek:

Bu yiğide yeni bir kaftan ve yeni bir fes verin diye emretmiş.

Adamın paçalarından sızan yaşlığı ve necaseti gören Nasreddin Hoca, Timur Han'a dönerek:

Han'ım, emrediniz birde şalvarla don versinler. Zira yiğidinkinin kullanılacak hali kalmamış demiş.

 

Vurgu : İnsanların canlarını korumaları, en önemli haklarından biridir. Hatta bu hakkımızı korumamız hususunda Rabbilalemîn bizlere hem emir hem de önemli ruhsatlar vermiştir. Zâlimin karşısında savunmasız bir halde kalmak ne kadar acıdır, değil mi?

Zalimler kıyamete kadar daima var olacaklarına göre, zulme uğramamak için çok çalışıp, hem kendimizi hem de toplumumuzu, koruyabilecek ilmî ve teknolojik seviyeyi yakalamak zorundayız. Yoksa sadece yiğit olmak, çok üstün donanımı olan zalimin, canlı bir hedefi olunduğunda neyi ifade eder ki?

 

100 - Miraç merdiveni

Birkaç bilgin papaz, Nasreddin Hoca'nın cevaplayamayacağını sandıkları bir soruyla, karşısına çıkmak istemişler.

Hoca efendi demişler. Sana bir şey sormak istiyoruz. Peygamberiniz miraç için göğe nasıl çıktı?

Nasıl çıkacak demiş Hoca. İsa Aleyhis-selâm göğün dördüncü katına çıkarılırken kurulan merdivenden çıktı.

 

Vurgu : Miraç olayı insanlar için idraki çok zor bir olgudur. İsa Aleyhisselâm’ın göğün dördüncü katına çekilmiş olması da aynı şekilde ve anlaşılması çok zor bir mucizedir. Göğün dördüncü katı acaba kaç  milyar ışık yılı uzağımızdadır !
<geri - 1 - - 2 - - 3 - ileri>

 
 

Ana Sayfa

Ziyaretci Defteri iletisim ^Yukari Cik