Nasrettin Hocanin Fikralari -Sayfa1-
 

NASREDDIN HOCANIN FIKRALARI
(Toplam 126 Fikra = Sayfa basi 50 tane)

              

1 -  Papazlarla hesap üstüne

Dünyayı dolaşan üç bilgin papaz Akşehir'e de uğramışlar. Hocanın ününü

duyunca kendisiyle tanışmak ve alay etmek istemişler . Akşehir ileri gelenlerinin de katıldığı toplantıda Hoca, papazlarla tanıştırılmış. Yenilip içildikten, dereden tepeden konuşulduktan sonra,  Papazlardan biri Hoca'ya sormuş:

Hoca Efendi, dünyanın ortası neresidir?

Hoca otlayan eşeğini göstererek:

Eşeğimin şu anda sağ ön ayağının bastığı yerdir.

Nereden belli ? demiş papaz.

İnanmıyorsanız ölçün !... demiş Hoca.

İkinci papaz:

Peki Hoca efendi, gökte kaç yıldız vardır? diye sormuş.

Gökte eşeğimin tüylerinin sayısı kadar yıldız vardır? demiş Hoca.

Nasıl kanıtlarsınız ? demişler.

İnanmıyorsanız sayın demiş Hoca.

Üçüncü papaz da :

Benim sakalımda kaç kıl var? diye sorunca;

Eşeğimin kuyruğundaki tüyler kadar” diye cevap vermiş Hoca.

Nereden bildin” dediklerinde, Nasreddin Hoca sesini yükseltip ciddileşerek;

Ölçün dedim ölçmediniz. Sayın dedim say-madınız. Bir kıl bile fazla değil. Siz ise inanmıyor-sunuz. Bunu doğrulayalım. Bir kıl eşeğin kuyru-ğundan bir kıl da papazın sakalından çekelim. Böylece yanılmadan eşitliği görürüz” deyince papazlar tartışmayı bırakıp gitmişler.

 

Vurgu: Nasreddin Hoca, cevaplanması imkânsız olan sorulara, aynı mantıkla cevap veriyor.  Aklını kullanan için bir çıkar yol bulunabileceğini bizlere de gösteriyor.

 

2 - Gönlüm razı olmadı

Nasreddin Hoca, kasabadan Kur’an-ı kerim, tefsir ve ilmihal gibi bazı kitaplar almış. Bir çuvala yerleştirmiş. Çuvalı sırtına almış, eşeğine binmiş köyüne doğru gidiyor.Yolda Hoca'yı görenler :  Bre Hoca, çuvalı niye kendi sırtına aldın ? diye sormuşlar.

Ne yaparsın demiş Hoca, zavallı hayvan zaten benim bütün kahrımı çekiyor. Kendi bindiğim yetmiyormuş gibi çuvalı da ona taşıtmaya gönlüm razı olmadı.

 

 Vurgut: Aslında her iki halde de eşeğin taşıdığı yük aynı. Olaylara yeteri kadar dikkatli ve inceleyici bir gözle bakmalı sonra tepkimizi ortaya koymalıyız. Çuvalın içindekilerin üzerine oturulabilir mi?

 

 3 - Ya Tutarsa

 Nasreddin Hoca azığını heybesine koyup yola çıkmış. Öğlen vakti Akşehir gölü kenarında, bir ağacın altında oturmuş. Ekmeğini, zeytinini ve bir çanak yoğurdunu gölgede keyifle yemiş. Yoğurt çanağını gölde çalkalarken birisi görüp sormuş.Ne yapıyorsun Hoca ?Göle maya çalıyorum demiş Hoca.

Adam üstelemiş İlâhi Hoca, göl maya tutar mı hiç ?

Ben de biliyorum tutmayacağını, ammaaa ya tutarsa !

 

Vurgu: Bu söz 750 yıldır, bütün insanların hayâl hudutlarına hitab ediyor. Yaşantımızda, güzel örneklerden faydalanalım.

 

 4 - Sesimin Arkasından Koşuyorum

 Hoca ikindi ezanını okumaya başlamış. O sırada bazı komşuları evlerinin önlerinde birbirleriyle konuşuyorlar, sanki ezan sesini duymuyor gibi davranıyorlarmış. Aslında O komşular camiye de pek sık gelmiyorlarmış. Hoca sesini biraz daha yükseltmiş, amma bakmış ki fark eden bir şey yok. O tarafa doğru koşmaya ve koşarken de ezanı okumaya devam etmiş.

O komşulardan birkaç kişi Hoca'ya bir şey olduğunu düşünerek yanına koşuşup sormuşlar : Ne oldu Hoca Efendi, niçin koşarak ezan okuyorsun.?

Sesimin nerelere kadar gittiğini merak ettim de; arkasından koşuyorum demiş.

 

Vurgut: Ezanların insanları ebedi kurtuluşa çağırdığını unutmayalım. Her an eksilmekte olan ömür sermayemizi en mükemmel şekilde kullanma gayreti içinde olalım.

 

 5 - Hanımla Muhabbet

 Hoca bir gün karısına :Hatun demiş, Şu bizim komşu, çarıkçı, Mehmet ağanın adı neydi ? Kendin söyledin ya, efendi demiş karısı, Mehmet ağa.

Canım, dilim sürçtü işte. Ne iş yapar diyecektim. demiş Hoca.

A efendi demiş karısı, kendin çarıkçı demedin mi?

Anlasana işte demiş Hoca, nerede oturuyor demek istedim.

Efendi, bugün sana ne oluyor? demiş karısı Komşu dedin ya...

 Hoca birden sinirlenmiş.Aman be karı. Seninle de bir türlü konuşulmaz ki!

 

Vurgu : Sohbetler, basit konularla da kolaylıkla açılabilirler. (örneğin: Bu gün hava çok güzel diyene, görüyorum kör değilim denir mi ?) Sohbetlerimizi sıcak ve faydalı konularda yoğunlaştırabilirsek kazançlı çıkarız.

 

 6 - İnsanlar gibi düşünür

Nasreddin Hoca pazarda dolaşırken, bir papağanın on iki altına satıldığını görünce şaşıp kalarak yanındakilere sormuş Bu kuş neden bu kadar para ediyor ?

Bu papağandır demişler, konuşur.Hoca doğru evine gitmiş. Hindisini koltuğunun altına alıp pazara getirmiş.Kaça hindi ? diye sormuşlar.

On beş altın demiş Hoca.Bir hindi on beş altın eder mi ? demişler.

Görmüyor musunuz ! demiş Hoca; yumruk kadar papağanı on iki altına satıyorlar.Onun marifeti var, insan gibi konuşur. Ya seninki ne yapar ? diye sormuşlar.O düşünmeden konuşur” demiş Hoca ; Bu da insanlar gibi düşünür.

 

 Vurgu: Düşünmeden konuşanın, kendisine ve diğer insanlara pek yararı olmadığı gibi, büyük zararları da olabilir. Konuşabilmek insanlara verilmiş büyük bir lütuftur.  Düşünerek, idrak ederek konuşabilmek ise çok daha büyük bir lütuftur. Olgun insanlar iyi düşünürler, faydalı konuşurlar.

 

 7 -  Bindiği dalı kesmesi

 Nasreddin Hoca, köy meydanındaki koca çınar ağacının üzerine çıkmış, elindeki balta ile bindiği dalı kesmeye başlamış.  Görenler :

Aman Hocam, bindiğin dalı kesiyorsun, düşe-ceksin! diye bağırmağa başlamışlar. Hoca kesmeye devam ederek seslenmiş:

Bu dalı kesenin yere düşeceğini hepiniz akıl ettiniz de , ben size yıllardır ahiretin dalı olan dünyanızı keserseniz cehenneme düşersiniz diyorum, neden hâlâ akıl edemiyorsunuz!!!...

 

Vurgu : Gerçek akıllı kişi, dünya işlerini plânlayıp ona göre hareket eden ve dünya işleriyle meşgul olurken, öldükten sonraki ahiret hayatı için de hazırlık yapan insandır.

 

8 - Oğlumun babası öldü de

Bir gün Nasreddin Hoca’yı siyah elbiseleriyle görenler:

Ne oldu Hoca efendi demişler, bu gün karalar giymişsin?

Oğlumun babası öldü de ... demiş Hoca, O'nun yasını tutuyorum.

 

Vurgu : Kültürümüze ve ahlâkımıza uygun her renk ve model elbiseyi giyebiliriz. Tereddüt ettiği konuları bilene danışmak akıllı insanın özelliğidir.

 

 9 -  Su dediğin böyle olur

Nasreddin Hoca bir yaz günü yolculuk ederken, öğle vaktine doğru bir hayli susar. İlerde bir göl görür. Şöyle kana kana su içmeyi düşünerek gölün kenarına gelir, avucunu doldurur, hızla bir kaç yudum yutar; amma midesi bulanır, tükürmeye çalışır. İlk defa karşılaştığı bir su olan Acıgöl'ün sodyum sülfatlı suyu midesini berbat etmiştir.

 Hoca civarda aranırken küçük bir su kaynağına rastlar. Suyun tatlı su olduğunu anlayınca, önce ağzını iyice çalkalar, sonra da kana kana su içer, Eşeğini de sular. Şakır şakır dalgalanan Acıgöl'e şöyle bir bakar, su içtiği kaynaktan avucunu doldurarak gölün kenarına gelir;Cimri zenginin zekâtsız malı gibi şişinip durma!... Su dediğin böyle olur” diyerek avucundaki suyu şak diye gölün yüzüne savurur.

 

Vurgu : Yerinde ve zamanında yapılmış ikramın küçüğü, büyüğü olmaz. Allah’ın rızasını kazanmak için fırsatları iyi değerlendirelim.

 

10 - Birinin anası ağlayacak

Hoca'nın oğullarından biri yakın köylerin birinde çömlekçilik yapıyormuş. Bir gün Hoca yanına gidince : Baba, bütün paramı şu çömleklere yatırdım demiş. Hava güneşli olurda zamanında hepsi kurursa zengin olacağım. Ama yağışlı olursa anam ağlayacak!Hoca oradan ayrılıp başka bir köyde oturan büyük oğluna uğramış.Oğlu :  Baba, varım yoğum şu tarlada, zamanında rahmet yağarsa zengin oldum gitti. Kuraklık olursa anam ağlayacak demiş.Hoca eve canı sıkkın dönmüş.  Karısı :Hayrola efendi, yüzün neden asık demiş.

Benimki bir şey değil demiş Hoca, asıl Sen kendi halini düşün. Yağmur yağsa da yağmasa da bizim oğlanlardan birinin anası ağlayacak.

 

Vurgu : İşlerimizde gerekli tedbirleri önceden almaya, tesadüflerin etkilerinden olumsuz etkilenmemeye dikkat edebilmeliyiz. Başarının bir sırrı çok çalışmaksa diğer bir sırrı da işimizin gerektirdiği tedbirleri zamanında almaktadır.

 

 11 - Hamam bahşişi

Hoca bir gün hamama gider. Hamamcılar onunla hiç ilgilenmez, eski bir peştamal, yırtık bir havlu verirler. Hoca sesini çıkarmaz. Hamamdan çıkarken uzatılan aynaya yüklüce bir bahşiş bırakır.

Bir hafta sonra aynı hamama geldiğinde, bu kez büyük ikramlar görür, fakat çıkarken aksine pek az bir bahşiş bırakır.Efendi” der hamamcılar, gösterdiğimiz o kadar ilgiye, saygıya karşı bu kadarcık mı bahşiş verilir?

Bugün verdiğim, geçen haftanın bahşişiydi der Hoca, geçen hafta verdiğim de bugünkü hizmetinizin karşılığıydı. Böylece ödeştik !

 

Vurgu: Ecdat yadigârı hamamlarımızda, bir kerecik bile olsa gidip yıkanalım, inceleyelim, sistemini sorup öğrenelim.

 

 12 - Mevsimlerden yakınanlara

Bir toplulukta soğuklardan yakınanlar olmuş. İçlerinden biri:

Şu insanoğlu haline şükretmesini hiç bilmez; kışın soğuktan, yazın sıcaktan yakınırlar. demiş.Konuşmaya kulak misafiri olan Hoca :Öyle deme bre cahil, bak bahara kimsenin bir şey dediği var mı? demiş.

 

Vurgu: Olayları bir bütün olarak değerlendirebilmek olgunluk belirtisidir.  Dünyayı insanlar için sonsuz güzelliklerde ve sonsuz bir ilâhi sanatla yaratan ve her an varlıkta tutan Rabbimize teşekkür etmeyi, şükretmeyi unutmayalım.

 

13 - Acemi bülbül

Hoca bir gün, yol kenarındaki hayrat ağaçlardan birine çıkmış, incir yemeye başlamış.  Yanından geçen bir yolcu seslenmiş:

Hey ! Sen kimsin ? Ne yapıyorsun orada ?Ben bülbülüm demiş Hoca.

Adam :Öyleyse öt bakalım deyince, Hoca karga gibi acayip sesler çıkarmış.

Bu ne biçim bülbül sesi yahu demiş adam.  Bülbül hiç böyle mi öter.

Ne yapalım demiş Hoca, acemi bülbül bu kadar öter!

 

Vurgu: Türk - İslâm kültürünün çok güzel bir örneği olan vakıf müessesesini sevelim. Bizim de bir dikili ağaç dahi olsa bir vakfımızın olmasına çalışalım.

 

 14 - Saz çalması

Hoca'ya sormuşlar : Saz çalmayı bilir misin?Bilirim demiş.

Buyur, çal bakalım” diyerek eline bir saz tutuşturmuşlar. Hoca mızrabı almış, perdelere basmadan tellere vurmağa, tuhaf sesler çıkarmağa başlamış.

Saz böyle mi çalınır a Hoca? demişler, parmaklar perdeler üzerinde gezdirilir, mızrap tellere vuruldukça da sazdan makamlara göre ses çıkar.

 Perdeleri bulamayanlar öyle çalar” demiş Hoca;  Ben sazı elime alır almaz perdeyi buldum! Ne diye boşuna gezineyim.

 

Vurgu: İnsanlarla konuşurken alâkasız, ilgisiz sorular sormaktan kaçınalım. Eskilerimiz böyle davrananlara “münasebetsiz derlerdi.

 

 15 - Akıl sır ermiyor

 Hoca'nın iki yüz akçe parası kaybolmuş. Bulunması için dua etmeye başlamış.  O sırada Akşehir'in zenginlerinden birinin bindiği gemi yolda fırtınaya tutulmuş. Eğer sağ salim memleketime varırsam Hoca'ya iki yüz akçe vereceğim diye adakta bulunmuş. Adam kurtulup gelmiş, Hoca'yı bulup parayı vermiş.

Hoca bir süre düşündükten sonra: Allah’ım bu ne dolambaçlı yol ! Bu parayı ben nerede yitirdim, Sen bana nerede buldurdun ! .. İşine gerçekten de akıl sır ermiyor demiş.

 

Vurgu : Sebeplere sarılmayı hiç ihmal etmeye-lim. Denizde balık tutmayı bekleyen bir insanın, en azından denize atılmış bir oltası olmalıdır.

 

 16 - Mesele çatallaştı

Kasabalılar, Nasreddin Hoca’ya Kadı’dan yakınmışlar : Kadı efendi çok menfaatçi bir adam. Aynı suça bazen beraat, bazen de çok ağır ceza veriyor. Hak hukuk tanımıyor, nereden menfaati varsa o taraftan oluyor. Münafık bir adamdır. Bundan nasıl kurtuluruz demişler.

Hoca durumu mülki amirlere bildirmişse de, onları pek inandıramamış. Nasıl ispat edersin demişler.

Hoca'mız, Kadı efendinin tanımadığı bir müfettişin kendisine gönderilmesini ve beraberce Kadı'yı ziyaret etmelerinin yeterli olacağını mülki amire, (vali'ye) anlatmış. Kabul etmişler.Kararlaştırılan günde müfettiş bey kasabaya, Nasreddin Hoca'nın konuğu olarak gelmiş. Kimliğini gizli tutarak, kasaba eşrafından beş altı kişiyle beraber kadı efendiyi ziyarete gitmişler.  

Hoş beşten sonra, Hoca , Kadı efendiye : Efendi demiş. Kırda sığırlar yayılırken bir alaca inek, -sanırım sizinki- bizim ineği karnından boynuzlayıp öldürmüş. Buna ne gerekir ?Bunda sahibinin ne kabahati var ? demiş Kadı, hayvandan kan davası edilmez. Hoca sözünü değiştirmiş:Yok yok yanlış söyledim, bizim inek sizinkini öldürmüş !Bunu duyan kadı efendi hızla yerinden kalkıp, raftaki Kanun kitabına uzanırken; Haa mesele şimdi çatallaştı, bakalım kara kaplı kitap ne diyor? demiş.

 

Vurgu : Mevki ve makamlar kimseye kalmaz. Eskilerimiz mahkeme Kadı'ya mülk değil derler. Aklımızı en iyi şekilde kullanıp, ömrümüz boyunca bütün işlerimizi en doğru şekilde yapmağa gayret edelim.

 

17 - Ben küçük yangınlara karışmam

Kasabanın en zenginlerinden olan Murat ağa, kendisinin çok akıllı olduğu için servet sahibi olduğunu sanırmış.Cumadan cumaya camiye gelirmiş. Caminin yakınında, etrafı sağlam taş duvarlarla çevrili, içinde çok çeşitli meyve ağaçları olan büyük bir bahçe içinde, üç katlı kocaman bir evi varmış.

Süslü ve pahalı elbiseler giyer, gururla dolaşırmış.

Nasreddin Hoca'nın cuma vaaz ve hutbelerini dinledikten sonra, vaaz işine gelmiyorsa;Hoca, sen dünya işlerine karışma, din işi ayrı, dünya işi ayrı der bilgiçlik taslarmış Bir gün Murat ağa'nın evinde yangın çıkmış. O sırada cemaat öğlen namazından çıkmaktaymış. Murat ağa camiye doğru koşup, Nasreddin Hoca'ya ve cemaate hitaben: Aman Hocam yetişin! Evimden alevler çıkıyor. Şu yangını söndürelim diye feryat eylemiş.Hoca sakin ve aldırışsız bir sesle:

Bak komşu, Kırk yılda bir de olsa bugün senin sözünü dinleyelim. O yangın bizim asla karışmamamızı istediğin bir dünya işidir. Hem meraklanma. Ev birkaç saat içinde kül olur ve yangın da söner. Ahrette, ateşten bir evde sonsuz yaşamaktan kork-mayan, senin gibi cesur, yiğit, zengin, akıllı bir ada-mın böyle ufak bir yangın için telâşı da ne demek olur!” demiş.

 

Vurgu: Kibir, gurur insanları yanlış düşüncelere götürebilir. Hatta cehenneme bile gönderebilir. Kendimize zulüm etmeyelim.

 

 18  - Bulmanın keyfi

Nasreddin Hoca kasabanın pazarına gitmiş. Eşeğini bir yere bağlamış. Alış veriş yapmış. Döndüğünde eşeğini bağladığı yerde bulamamış.  Hemen bir tellâl tutmuş. Şöyle bağırtmağa başlamış :

Eşeğimi kim bulup getirirse, Semeriyle, yularıyla ve üstündeki her şeyle beraber eşeğimi ona vereceğim.Hoca efendi demişler, eşeği bulana verecek olduktan sonra ne diye arıyorsun ?Kaybolan şeyi bulmanın keyfini bilmezsiniz siz! demiş Hoca; Eşeği bulup getirene mükâfat olarak o eşek yeter.

Gençliğimi bulup getirene bütün servetimi veririm.Cenneti bulsam, canımı da veririm.

 

Vurgu : Çalıntı mal haramdır. İnsanlar hayatları boyunca hoşgörülü , geniş düşünceli olmalılar. Kendi zararımıza da olsa, başkalarının hukukunu da koruyalım.

 

19 -  İp olur

Köylüler EYYÛB ismini, Eyip, İyip, iyp gibi bozuk şekilde telâffuz ediyorlarmış Bir gün Nasreddin Hoca vaazında:

Ey Müslümanlar! Oğlunuz olursa adını sakın Eyyûb koymayın. Halkın dilinde çokça söylene söylene, incele incele İp olur demiş.

 

Vurgu : Güzel Türkçe’mizi çok sevelim. Onu en değerli bir varlığımızı korur gibi koruyalım.   

 

20 - Belki ağaçtan öteye bir yol düşer

Mahallenin çocukları Nasreddin Hoca’ya muzip bir şaka yapmak istemişler. Plânlarını kurmuşlar. Hoca'yı ağaca çıkaralım. Pabuçlarını alıp uzaklaşarak biraz şaka yapalım” diye düşünmüşler. Hoca'nın yoldan geçeceği saatlerde, uçurtmalarını büyükçe bir ağaca taktırmışlar.  Hoca’yı beklemeye başlamışlar. Hoca oradan geçerken de hemen etrafını sarmışlar :

Hocam uçurtmamız ağaca takıldı. Biz çıkıp kutraramadık. Bize yardımcı olur musunuz? demişler. Hay hay demiş Hoca. Ayakkabılarını çıkarıp sırt çantasına yerleştirmeye başlamış. Çocuklar :

Hoca efendi onları niye yanına alıyorsun? Ağaçta pabuçları ne yapacaksın ? demişler.Belli olmaz ki evlâtlarım demiş Hoca; Bu iyiliğime karşı Rabbim, belki bana ağaçtan öteye bir yol ikram eder.

 

Vurgu: Akıl, akıldan üstündür demişler. Bazılarının bizden daha iyi akıl edebileceklerini daima hatırımızda tutalım.

Biz de davranışlarımızda zarafeti, efendiliği ve gönül kırmamayı ilke edinelim.

 

 21 - İnşaallah ben geldim

Bir akşam Nasreddin Hoca, karısına

Hâtun, sağ salim yarına çıkarsam, hava yağmurlu olursa oduna, açık olursa çift sürmeğe gideceğim demiş. İnşaallah de efendi demiş karısı.

Aman karıcığım, ya o olacak, ya öteki demiş Hoca.

Ertesi gün hava yağmurlu olmuş. Hoca da ormana gitmek üzere eşeğiyle ormanın yolunu tutmuş. Yolda kasabaya doktora gitmekte olan bir komşusuna rastlamış. Bir süre beraber yürümüşler. Adamın sancısı artmış, yürüyemez olmuş. Hoca hastayı eşeğine bindirmiş, kasabaya doktora götürmüş. Köyüne dönene kadar gece yarısı olmuş. Kapıyı çaldığında karısı, Kim O diye seslenince;

Aç hanım, aç ! ... inşaallah ben geldim  demiş.

 

Vurgu: Hazırlıklarımızı yapıp, tedbirlerimizi aldıktan sonra, Allah izin verirse ancak o işi yapabileceğimizi unutmayalım.

 

 22 -  O zamanda ben bulunmadım

 Nasreddin Hoca,  işlerinin çokluğu, dünya telâşeleri, hastalık, sağlık vs gibi  çeşitli bahanelerle ibadetten birçok zaman kaytaran birileri ile sohbet ediyormuş. Mazeretleri de bir sürü imiş. Bir ara söz yemekten, içmekten açılmış.

Bugünlerde canım bir helva yemek istiyor ki!  bir türlü pişirip de yiyemedik.demiş, Nasreddin Hoca.O kadar zor bir şey mi helva pişirmek, a Hoca demişler.

Ne yapalım” demiş Hoca. Şeker ve un bulundu, tere yağı bulunmadı. Tere yağ ve şeker bulundu, un bulunmadı. Un ve tere yağ bulundu şeker bulunmadı.

Hiç bir araya getiremedin mi bunları? demişler.

Hepsinin bir araya geldiği de oldu, demiş Hoca. Amma o zaman da ben bulunmadım.

 

Vurgu : Atalarımız, Bu günün işini yarına bırakma demişler. Söz ancak öğüt dinlemesini bilene kâr eder.

 

 23 -  İkinizin arasında gidiyorum

Nasreddin Hoca bir Kadı ile Bir tüccara yoldaş olmuş. Ortada Hoca, sağında Kadı efendi, solunda Tüccar efendi, hem konuşuyorlar hem de yürüyorlarmış. Hoca efendi yeri geldikçe yol arkadaşlarının yaşamları ve ibadetlerindeki gevşeklikleri konusunda söz dokundururmuş. Makamına güvenip , kendini çok büyük bir adam sanan Kadı efendi , Hoca’ya:

Sana da lâf yetişmez ki demiş, İstersen öyle kurnaz kesilirsin ki , en yaman muzırları bile geride bırakırsın. İstersen yaban öküzünden daha şaşkın görünürsün.Yok canım, abartıyorsun, bak ben haddimi nasıl biliyor, muzırla yaban öküzünün arasında gidiyorum. demiş.

 

Vurgu: Atalarımız Kişi kendin bilmek gibi irfan olamaz demişler. Ne olduğumuzu ve ne olacağımızı iyi düşünmemiz gereklidir. Gönül kırmak çok kolay, gönül adamı olmak ise çook çoook zordur.

 Gönül kırmamayı becerenlere ne mutlu !

 

24 - Ördek çorbası

Nasreddin Hoca erkenden yola koyulmuş. Akşam hava kararmadan gideceği köye varmak için acele ediyormuş. Öğle vaktine yaklaşırken, bir pınarın başında durup, hem namazını kılmak hem de kuru peksimetten ibaret olan azığını yemek istemiş.Pınara yaklaşırken, yaban ördeklerinin suda oynaştıklarını görünce, Şunlardan bir tanesini yakalayıp kızartıp yesem diye düşünmüş. Sessizce ördeklere yaklaşmaya çalışırken, ördekler Hoca'yı fark edip uçmuş, kaçmışlar.

Hoca pınarın başına oturmuş, çantasından peksimetini çıkarmış, suya batıra batıra yemeye başlamış.  Oradan geçen bir yolcu :Afiyet olsun Hocam demiş, ne yiyorsun ? Hoca, peksimetini suya batırırken :Ördek çorbası demiş.

 

Vurgu: Konuşurken, gereksiz ve anlamsız konuşmamağa dikkat edelim. Bakıp gördüğümüz durumların çok belirgin yönlerini fark etmeden konuşmayalım.

 

 25 - Kazma kılıfı

Köylülerden biri Konya'da ayakkabıcılar çarşısına gitmiş. Vitrinlere bakınırken çizmeler dikkatini çekmiş. Hayatında ilk defa gördüğü bu çizmeleri beğenmiş. Bir çizme alıp ayağına giymiş, köyüne gelmiş. Ayağındaki çizmeleri gösterip Nasreddin Hoca'ya sormuş;

Bu nedir ? Ne var bunu bilmeyecek” demiş Hoca, Kazma kılıfıdır.

 

 Vurgu:   Adam, Nasreddin Hoca’nın da kendisi gibi çizmeleri ilk defa gördüğünü sanıyordu.  Hoca'mız Köylünün vücudunu kazma sapı, ayaklarını kazma, çizmelerini de kazma kılıfı olarak değerlendirdi.

Saygın olmak istiyorsak, saygılı ve edepli olmaya gayret edelim.

 

26- Söylediğine, söyleyeceğine...

 Köylünün biri, diğerinin kuzusunu çalmış, kesip yemiş. O da onun keçisini aşırmış, kesip yemiş.  Nasreddin Hoca olayı incelediğinde kimin ne yaptığını fark etmiş.  Olayın kahramanları bir gün çayhanede oturu-yorlarken, keçinin sahibi keçisini övmeye başlamış: İki arşın tüyü vardı, gerdanı üç karıştı, başı şöyleydi, gözleri böyleydi vs diye hayvanını methediyormuş.

Keçiyi kesip yiyen bu abartmalar karşısında çok sıkılmış. Amma ne yapsın, adam susmak zorunda.  Nasreddin Hoca, keçiyi çalıp kesen adama dönmüş :

Yahu, bu adam ne kadar atıp tutuyor. Şimdi git evine. Şu uyuz keçinin postunu getir de, bu adam söylediğine, söyleyeceğine pişman olsun.”

 

Vurgu : Bir topluiğne değerinde bile olsa, hiç kimsenin bir malını kendisinin rızası olmaksızın alıp kullanmayalım. Bizden razı olmayanlar çoğaldıkça, ahiretteki hesabımız da çok çok zorlaşır. Kendimizi ahirette sopa yemek ve azarlanmaktan burada fırsat elimizdeyken kurtaralım.

 

27 -  Bu karanlıkta

Nasreddin Hoca’nın bir konuğu gece yatısına kalmış. Adam zayıf inançlı biriymiş. Ben görmediğime inanmam, Ahirete gidip gelen var mı? Görülmeyen şey bilinir mi? gibi şeyler dermiş.

Hoca sabır göstermiş. Konuğunu incitmeden bir şeyler anlatmağa çalışmışsa da konuk ikna olmuyormuş. Yatma vakti gelince Hoca odaya iki yatak sermiş. Birinde konuğu, diğerinde kendisi yataklarına girmişler.  Hoca sağ tarafındaki mumu söndürmüş. Bir süre sonra Konuk;

Hoca efendi, sağ tarafındaki mumu yakar mısın deyince :

Sen deli misin be birader demiş Hoca, bu zifiri karanlıkta ben, sağ tarafımı nasıl bileyim!

 

Vurgu: Atalarımız Kendi noksanını bilmek gibi irfan olamaz demişler. Kendi noksanını bilen, öğrenmeye hazır bir kişidir. Ona öğretmeye ve zaman harcamaya değer. Kendini bilen, haddini bilir. Demişler. Ya öğrenen ol, ya öğreten ol. Asla ikisinin arasında olan olma öğüdünü unutmayalım.

Acaba her gördüğümüze inanabilir miyiz?. Örneğin; Gökte gördüğümüz bütün yıldızların halen var olduklarını söyleyebilir miyiz? Biz o varlıkları bize gelen ışıkları ile bilebilmekteyiz. Bize ışığı üç milyar yılda ancak gelebilen bir yıldız, iki milyar yıl evvel çökmüş ve yok olmuşsa, Dünyamızda bir milyar yıl sonra yaşayacak olan insanlar, hâlâ daha o yıldızın var olduğunu göreceklerdir değil mi!...

 

28 -  İpe un sermişler

Komşusu Hoca'dan urganını  istemiş. Hoca içeriye girip çıkmış.

İp boş değil demiş, kadınlar üstüne un sermişler.Komşusu:

Bu nasıl iş efendi? demiş, hiç ipe un serilir mi?

Serilir demiş Hoca, vermeye gönlün olmayınca ipe un da serilir.

 

Vurgu : Bir olumsuzluğu , bir tersliği bildirirken bizler de yumuşak bir tarzı kullanmayı becerebilmeliyiz.

 

 29 -  Gizlisi - açığı

Bir kıtlık zamanında Hoca'yı çarşıda ekmek yiyerek giderken görenler :

Hoca efendi, herkesin gözü önünde böyle ekmek yemek ayıp değil midir? demişler.Komşusu açken bol bol tıkınmanın gizlisi ayıp olmazsa açıkta yapılanı ne diye ayıp olsun demiş Hoca,  Komşusu açken tok yatmak, ya her zaman , her yerde ayıptır, ya da hiç ayıp değildir.

 

Vurgu : Bizler de etrafımızdakilerin ihtiyaçlarına duyarlı olmağa çalışalım.

 

30 -  Döve döve helva yediriyorlar

Konya çarşısındaki helvacı dükkânlarının vitrinlerine iştahla bakan gariban adamın biri, bir dükkân sahibinden biraz helva sadaka olarak vermesini istemiş. Dükkâncı vermemiş. Garibanın canı da çok helva çekmiş. Dayanamayıp, dayak yemeyi de göze alarak başka bir helvacı dükkânına girmiş. Bir lenger helvayı önüne çekmiş ve hızla atıştırmaya başlamış. Helvacı adamın üstüne yürümüş;

Bre adam, sorup istemeden, parasını ödemeden böyle helva yenir mi? demişse de adamın aldırmayıp atıştırmayı sürdürdüğünü gören helvacı, adama sille tokat girişmiş.

Dükkânda tesadüfen bulunan Nasreddin Hoca müşterilere doğru dönüp:

Şu Konyalı helvacılar ne iyi adamlar; parası olmayan garibana bile döve döve helva yediriyorlar. demiş.

 

Vurgu: İmtihan dünyasındayız. İmtihan soruları o kadar çok ki ! ... Ha gayret, sorulara yanıt bulmaya çalışalım. Doğru cevaplar vermeye çalışalım. Artı hanemize bir şeyler, iyi puanlar koyalım. Hiç değilse eksi hanemizi doldurmaktan kaçınalım.

 

 31 -  Yalan olduktan sonra

Köylünün birisi, diğer bir köylüden 10 kile buğday alacağı olduğunu” iddia ediyormuş. Aslında böyle bir alacağı yokmuş ama adam bir yalancı şahit bulup, mahkemeyi aldatıp, on kile buğdayı almayı planlıyormuş. Yalancı şahit ararken Nasreddin Hoca “ben şahitlik yaparım” deyince adam pek sevinmiş. Öyle ya Hoca şahit olunca, Kadı efendi kolaylıkla karar verebilir.Mahkemede Kadı efendi Hoca’ya sormuş :

Bu adamın şu adamdan on kile buğday alacağı varmış. Ne diyorsun ?

Nasreddin Hoca ;

Evet Kadı efendi. Bu adamın bu adamdan on kile arpa alacağı vardır deyince adam atılmış; On kile buğday diyecekti, dili sürçtü herhalde” demiş.

Yalan olduktan sonra ha buğday, ha arpa . Ne fark eder? demiş Hoca.

 

Vurgu:  Haksızlığı bile bile yapmak, insanoğlunun dünya imtihanında çok büyük puanlar kaybetmesini sağlar. Kısa bir dünya hayatımız var. Küçücük menfaatlerimiz uğruna, sonsuz ahiret hayatımız için çok büyük kayıplar vermeyelim. Akıllı insan bu tuzağa düşmemelidir. Allah c.c. ye hiç bir şey gizli değil ki... 

 

32 - Damdan düşen halden anlar

Nasreddin Hoca evinin damında biriken diz boyu karları sabah namazı sonrası kürümeye başlamış. Bir ara dengesini kaybederek damdan düşüp bayılmış.

Komşuları koşuşmuşlar.Birisi: Çabuk bir doktor çağıralım .

Diğeri: Aman bir kırıkçı bulalım.

Öbürü: Sırtlanıp doktora götürelim derken, kargaşada ayılan Hoca, acıyan belini tutarak; Bırakın münakaşayı. Çabuk bana daha evvel damdan düşmüş birini bulun demiş.

 

 Vurgu: Bir ser encam, bin nasihatten evlâdır diye bir atasözümüz var. (Bugünkü dilimizle, Önemli bir deneyim, bin öğütten üstündür. Yaşadığımız olaylardan ders alalım.

 

33 -  Enini boyuna uyduracaktı

Akşehir'e gelen bir İranlı, sürekli palavra atarmış. Bir gün:

Bizim Isfahan'da Şahın iki yüz odalı, beş bin arşın boyunda sarayları var. diye söze başlamış, attıkça atmış.Dinleyenlerden biri de karşılık vermek istemiş.

Bizim başkentimiz Bursa’da daha da büyük saraylar var. Bir de kaplıca yapıldı ki, boyu beş bin arşın...Tam o sırada başka bir İranlı içeri girip ;

Bursa'dan gelirem   Eni de elli arşın deyivermiş.

Nasıl olur diye karşı çıkmış İranlı, eni boyuna uymadı.

 Konuşmaları dinlemekte olan Nasreddin Hoca :

Şu adam Bursa'dan gelmiş olmasaydı, bu adam kaplıcanın enini boyuna bir güzel uydura-caktı demiş.

 

 Vurgu: İlkemiz, doğrular olsun. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar. demiş atalarımız. Yalancılık kişinin saygınlığını giderir.

 

 34 -  Bu ayağını kaldıracaksın

Nasreddin Hoca öğlen namazının sünnetini kılarken, önündeki cemaatten birinin paçasında abdeste ( dolaysıyla namaza ) engel bir necaset görüyor.

Farzı kıldırmak için mihraba doğru giderken, adama;

Bu ayağını havaya kaldır. Tek bacağının üstünde namaz kılacaksın diyor.

Adam şaşkınlıkla :Neden? hocam deyince :

 Hoca , adama paçasındaki necaseti göstererek :

Bak bu ayağının abdesti yok diyor.

 

Vurgu: Yaptığımız bütün işlere gereken asgari özeni mutlaka gösterelim. Bir ihmal, bir olumsuzluk birçok emeğimizi ziyan ettirebilir.

 

 35 -  Tembellik edeceğine çift sür

Nasreddin Hoca sabah namazını kıldırmış evine gelmiş, Hanımına :

Hatun, ben azcık divanda uzanıp, sonra kalkıp çift sürmeye gideceğim, bir saat kadar sonra beni kaldır. Demiş.

Bir saat sonra Hanımı arada bir Hocaya seslenmiş. Bakmış hoca tembellik ediyor :

Efendi demiş, bugünkü uyuşukluğunla kaplumbağalar bile seni geçti.

Hoca hareketlenmiş, hazırlanmış, tarlaya varmış. İşe koyulmuş. Çift sürerken pulluğun önünde bir kaplumbağa görmüş. Kımıldamadan öylece durup duruyor. Devam etse kaplumbağayı canlı canlı toprağa gömecek. Seslenmiş : 

Hey kaplumbağa demiş, bakıyorum buraya benden evvel gelmeyi becermişsin; Amma, öyle tembellik edeceğine bana bak da çift sürmesini öğren !

 

Vurgu : Zamanımızı tembellikle israf edersek, beğenmediğimiz gayrimüslimlere geçiliriz. Alay konusu oluruz. Örneğin ; maraton koşusuna katılacak atletin rakiplerinden daha çok antrenman yapabilmeye özen göstermesi gerekir. Yoksa: yarışta gülünecek kadar geride kalarak, herkesin maskarası olur değil mi?

Her konuda, Tıpta, Edebiyatta, Sanatta, Fende, Dinde, Sporda ve her dalda, herkesle yarışacak, seviyeli ve seciyeli insanlar yetiştirebilmeliyiz.

 

36 - Kıyamet ne zaman kopacak

Nasreddin Hoca'ya sormuşlar:Kıyamet ne zaman kopacak ?

Karım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet kopacak, demiş.

 

Vurgu: İnsanoğlu kendi yaşamının hesabını kıyamette verecektir. Ölünce herkesin çalışması son bulur. Kıyamet için hazır bekler. Ameli ne ise onunla mizana çıkacaktır. Dünyamızın ömrünün ne zaman biteceğini merak etmek bize pek bir şey kazandırmaz. Geleceği muhakkak olan kendi sonumuz için bizler ne hazırladık. Bizi ilgilendiren sadece odur.

Kadın ağırlıklı olarak kendisinin ve ailesinin hesabını vermekle mükelleftir. Nasreddin Hoca kendisi ve ailesinin mükellefiyetlerine ilâveten,

imam olması dolaysıyla cemaati için de ayrıca hesaba çekileceğini belirterek, “Ben ölürsem büyük kıyamet kopacak. diyor.

 

 37 - Cimri Subaşı'ya tazı köpeği

Nasreddin Hoca cimri Subaşı'yı hiç sevmezmiş. Bir gün Subaşı Hoca'ya tazı ısmarlamış.

Hoca efendi, senin tanıdığın çoktur. Bana bir tazı bul. Tavşan kulaklı, karınca belli olsun. Bir kaç gün sonra Hoca, tombul bir sokak köpeğinin boynuna ip takıp Subaşı'ya götürmüş.Subaşı kızmış :

Hoca efendi, ben senden ince belli tazı istedim, sen kocaman tombul bir sokak köpeği getirdin! demiş.

Merak buyurmayın” demiş Hoca. Nasıl olsa sizin yanınızda bir aya varmadan tazıya döner.

 

Vurgu: Bakımını üstlendiğimiz hayvanlara iyi bakalım. Hayvanların da biz insanlar üzerinde hakları vardır.

 

38 - Henüz uykum yok

Nasreddin Hoca bir köye konuk olmuş. Yatsı namazını kılmışlar. Biraz hoşbeşten sonra, yatma zamanının geldiğini hatırlatmak için:

Hocam, insan neden esner? demişler.

Ev sahipleri Hoca'ya yemek çıkarmamış. Karnı da iyice acıkmış olan Hoca:

Ya açlıktan, ya da uykusuzluktan demiş. Kendini zorlayıp esnedikten sonrada eklemiş! Amma benim henüz uykum yok.

 

Vurgu: Atalarımız, misafir umduğunu değil, bulduğunu yer demişler. Konuklarımıza o anda ne varsa ondan ikram etmekte bir sakınca yoktur. İkramda bulunmak bizim Milli ve Dinî bir geleneğimizdir.

 

 39 - İki  Arşın

Nasreddin Hoca Valiyi ziyarete gitmiş. Valinin iki arşın ötesinde yer göstermişler. Oturmuş. Biraz sohbetten sonra Vali sormuş :

Hoca, Eşekle senin aranda ne fark var ? Hoca hiç düşünmeden :

İki arşın deyivermiş.

 

Vurgu: İnsanlık, makam ve mevkide değil, kişinin özündedir. Özümüzü güzel ve sağlıklı tutalım.

 

40 - Hayvanlar kocaman mı?

Nasreddin Hoca Konya'da gezerken büyük bir yapı görmüş. Durmuş, yapıyı seyrederken binanın kapıcısı Hoca’ya sormuş :

Efendi, ne diye öyle bön bön bakıyorsun?Burası nedir? Anlamak istedim demiş Hoca.Kapıcı, alay etmek için eğirmen demiş.

Nasreddin Hoca soruvermiş :

Bu değirmende çalışan hayvanlar da burası kadar kocaman mı?

 

Vurgu: Alay etmek hem dinimizde yasaktır. Hem de ahlâk anlayışımızda ayıptır. Sakınalım.

 

41 -  Boğazından yakalayacağım.

Nasreddin Hoca çaydan su almak için testisini daldırdığı sırada testi elinden kayıp derin suyun dibini boylamış. Hoca yerinden kımıldamadan bir an öylece kalakalmış.Oradan geçen bir tanıdığı sormuş: Ne bekliyorsun Hoca ?

Testi suya daldı da  demiş Hoca,  çıkınca boğazından yakalayacağım.

 

Vurgu: Basit bir işte bile, şaşırmamak için, gerekli dikkati göstermek gerekli.

 

42 - Hanım uyan,

Nasreddin Hoca,  komşu kadınların kendisini evlendirdiğini, karısının da hiç ses çıkarmadığını rüyasında görürken uyanıvermiş. Yanında uyumakta olan karısını dürtüp uyandırmış :

Amma aldırışsız kadınsın yahu! demiş, kalk, komşu kadınlar beni evlendirip üstüne ortak getirecekler, sen halâ susuyorsun.”

 

Vurgu:  Her zaman zekâmızı en iyi şekilde, ve tadında kullanalım.

 

 43 -  Sen de haklısın.

Kadılık yaptığı sırada Nasreddin Hoca'ya bir adam gelip başından geçen bir olayı anlatmış. Giderken sormuş : Haklı değil miyim Hocam ?

Haklısın, demiş Hoca.

Biraz sonra başka biri gelmiş, aynı olayı kendi yorumuna göre anlatmış. Sonra sormuş:

Haklı değil miyim Hocam ? Ona da : Haklısın, demiş Hoca.

Adam gittikten sonra karısı içerden seslenmiş :

Efendi ikisine de haklısın dedin, birisi haksız olmalı değil mi ? dediğinde;

Sen de haklısın Hanım demiş Hoca.

 

Vurgu:  Tek yönden bakarak doğruyu bulduğunu sanan ancak kendisini aldatır.

 

44 - Ver cüppesini, al semerini

Nasreddin Hoca'nın köyünden bir adam, eşeğiyle bahçesine doğru giderken çalılıkların önünde durmuş. Eşeğini de bir ağaca bağlamış. Abasını çıkarıp eşeğin semerinin üzerine koymuş. Abdest bozmak için kuytu bir yere gitmiş.

O sırada birisi abayı alıp kaçmış.

Adam geri döndüğünde abasının yerinde yeller estiğini görünce, eline bir sopa alıp, eşeğini hem acımasızca dövüyor, hem de kötü kötü söyleniyormuş.

O sırada bahçesine gitmekte olan Nasreddin Hoca olayı görmüş,  Adama;

Dur bakalım” demiş, Ben şimdi ona gösteririm.

Hemen eşeğin semerini indirip yere koymuş. Yularını çözüp boynuna sarmış. Eşeğe kuvvetli bir sopa yapıştırarak;

Sana semer memer yok, getir sahibinin abasını, al semerini. Demiş.

 

Vurgu: Hayvanları kullanırken onları suçsuz yere cezalandırmayalım. Ceza gerektiğinde de ölçüsünü kaçırmayalım.

 

45 - Kimin içinin yandığı belli

Nasreddin Hoca'yı çok cimri komşularından birisi yemeğe çağırmış. Sofraya oturmuşlar. İki kişilik servis için ortaya dört adet zeytin, iki haşlanmış yumurta, bir tutam tuz, iki dilim ekmekle su getirmişler. Yemeğin üstüne bir kaşık bal ikram etmeyi düşünen ev sahibi her nasılsa bal çanağını sofranın altına koymuş.

Bunu gören Hoca, çanağı sofraya koyduğu gibi başlamış ekmeksiz atıştırmaya.

Ev sahibi bakmış ki balı tükeniyor ;

Hocam demiş, ekmeksiz yersen için yanar.

Hoca aldırış etmeyip balı yemeye devam ederken seslenmiş;

Kimin içinin yandığı belli.

 

Vurgu: İslâm’da kaide  yeyiniz, içiniz israf etmeyiniz dir. Cimrilik ise çok kötü bir huy olarak anlatılmıştır. Ölçüyü kaçırmamaya her işimizde dikkat edelim.

 

46 - Deli deli aktığın için

Sıcak bir yaz günü , Nasreddin Hoca yolculuğa çıkmış. Yol kenarındaki hayrat çeşmeden su içip, elini yüzünü yıkayıp biraz serinlemek ve Abdest tazelemek istemiş. Bakmış ki çeşmenin borusuna bir odun parçası tıkalı. Odun ıslanıp şiştiğinden yerinden kolay çıkmıyor. Hoca epeyce uğraşmış, tıkaçı kuvvetle çekerek çıkarmış. Kenara çekilmesine fırsat kalmadan, tazyikli bir şekilde borudan fışkıran su elbiselerini ıslatmış. Hoca çeşmeye şöyle bir bakarak söylenmiş;

Anlaşıldı, anlaşıldııı! O kazığı böyle deli dolu aktığın için ağzına tıkamışlar!

 

Vurgu : Aşırı davranışlarda bulunanların hâli de biraz bu çeşmeye benziyor, değil mi ?

 

47 - Kızına hoca bulacağına

Bir gün Nasreddin Hoca'ya komşu kadınlardan biri,

Hoca efendi demiş, bizim deli kıza muska mı yazarsın, nefes mi edersin, ne yapacaksan yapsan da biraz akıllansa... Hiç sözümü dinlemiyor, densizlik edip duruyor.

Hanım demiş, Hoca: Sen kızına hoca bulacağına koca bul. Bak o zaman nasıl mum gibi olur!

 

Vurgu: İyi ve doğru teşhis edilen hastalık, kolay tedavi olur. Öyleyse önce doğru teşhis, sonra tedavi...

 

48 - Kayıp Heybe Bulunmasaydı

Nasreddin Hoca bir köyde misafirken heybesini yitirmiş.

Köylülere:

Ya heybemi bulun, ya da ben yapacağımı bilirim demiş.

Köylüler telaşlanmışlar. Arayıp taramışlar, heybeyi bulup Hoca'ya getirmişler. Köyden ayrılırken de :

Hocam demişler, heybeyi bulmasa idik ne yapacaktın ?

Hoca şöyle bir elini sallayıp :

Hiç demiş, “evde eski bir kilim vardı, gidince onu bozup heybe yapacaktım !

 

Vurgu: Haksızlığa uğrayanlara bir şeylerden korktuğumuz için değil, haksızlığın giderilmesi için yardımcı olmalıyız.

 

49 -   Hatim bile indiririm

Nasreddin Hoca ve hanımı, diğer bir kasabadaki imam arkadaşlarına misafir olmuşlar. Ev sahibesi hanım akıllı, güzel ahlâklı ve çok becerikliymiş. Evinin içini ve bahçesini imrenilecek kadar güzel tanzim etmiş. Mükemmel bir sofra hazırlamış. Yemişler, içmişler.

Eve döndüklerinde, konuşurlarken söz arasında karısı, Nasreddin Hoca'ya :

Benimle olurken, elimi tutarken besmele çekiyorsun demiş.

Tabii besmele çekeceğim, Allah'ın emridir diye karşılık vermiş Hoca .

Amma arkadaşın imam efendi karısı ile yatacaksa, evvelâ bir Yasin okuyormuş demiş karısı.

Hoca gülmüş;

Ah Hanımcığım demiş Hoca, benim öyle karım olsa hatim bile indiririm.

 

Vurgu: Atalarımız,  Yörük at yemini kendi arttırır demişler.

Kabahati, noksanlığı biraz da kendimizde arayalım.

 

50 - Görün bendeki feryadı

Nasreddin Hoca eşeğini yitirmiş. Birkaç kişiyle beraber eşeği aramağa çıkmışlar. Bu adamlar İslâm dışı yaşayıp, ihtiyarlayınca ibadetlerimizi yaparız, diyenlerdenmişler.

Hoca bir yandan eşeğini arar, bir yandan da neşeli neşeli türkü söylermiş.

Bu ne iş Hoca demişler, eşeğini yitiren adam neşeli türküler söyleyerek mi arar ?

Sizin ihtiyarlıktaki umudunuz gibi benim de son umdum şu dağın ardında” demiş Hoca, orada da bulamazsam, görün bendeki feryadı !

 

Vurgu: Ömrümüzün çok uzun olacağına nasıl güvenebiliriz. Bu günün işini yarına bırakmayalım.


<geri - 1 - - 2 - - 3 - ileri>

 
 

Ana Sayfa

Ziyaretci Defteri iletisim ^Yukari Cik